tag:blogger.com,1999:blog-21791057224642258772024-02-08T12:19:54.496-08:00Popüler Kitaplık,Popüler kitap özetleri,en son çıkan kitaplarPopüler kitaplık,en çok okunan kitap listesi,en çok okunan 10 kitap listesi,yeni çıkan kitaplar,yeni çıkan kitapların özetleri,en sevilen kitaplar,kitap özetleri,son yayınlanan kitapların özetleri www.popülerkitaplık.com populerkitaplik.comUnknownnoreply@blogger.comBlogger111125tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-53663302415441287112012-05-01T12:30:00.000-07:002012-06-22T12:35:13.938-07:00Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye EdiyorFotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılın Nikon D3200, Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod (Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.
<a href="http://goo.gl/ciXjD?ref=2605">http://goo.gl/ciXjD?ref=2605</a> adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-32491566706984155232012-01-22T02:43:00.001-08:002012-01-22T02:43:39.839-08:00Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger TemalarıWebmaster Arkadaşlar Hepinize Merhaba Selamların En Güzeli Üzerinize Olsun;<br />
Yazımı öyle site tanıyormuş gibi değilde sohbet ediyormuş gibi yazmak istiyor ve affınıza sığınıyorum.Çoğu <span style="color: red;">blog</span> ve <span style="color: red;">webmaster forum</span> yazarı arkadaşlar konuya başlarken denemelik olarak yazı yazıyorum demiş.Ben ise <span style="color: red;">seo</span> yarışmasına ilk defa katılıyorum,ilk defa seo çalışması için yazı yazıoyrum,ilk defa ödülü kazanmak için çabalıyorum ve hangi sıralarda çıkacağımı da oldukça merak ediyorum.Neyse gelelim konumuza konumuz <a href="http://jonturkler.wordpress.com/2012/01/20/sibersahne-seo-webmaster-forum-ve-blogger-temalari/jonturkler.wordpress.com/2012/01/20/sibersahne-seo-webmaster-forum-ve-blogger-temalari" title="Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger Temaları"><span style="color: red; text-decoration: underline;">Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger Temaları</span></a> yarışmasına katılmak ve <a href="http://www.google.com.tr/search?q=jonturkler.wordpress.com%2F2012%2F01%2F20%2Fsibersahne-seo-webmaster-forum-ve-blogger-temalari&ie=utf-8&oe=utf-8&aq=t&rls=org.mozilla:tr:official&client=firefox-a"><span style="color: blue; text-decoration: underline;">Google</span></a> üzerinde ilk sıralara yerleşmek.Peki arkadaş nedir bu sibersahne?<br />
<strong>Sibersahne Seo</strong><br />
Son yıllarda revaçta olan seo konusunda bilgi veren oldukça başarılı <a href="http://forum.sibersahne.org/">webmaster forumu</a>dur.Forum sisteminde oldukça yeni arkadaş fazla ve bu arkadaşların heyecanı siteyide heyecanlı kılmakta.Sitenin geleceği şimdiden parlak görünüyor ve bizde site yönetimine başarılar diliyoruz.<br />
<a href="http://jonturkler.files.wordpress.com/2012/01/seoteknik1.jpg"><img alt="" class="alignnone wp-image-365" height="139" src="http://jonturkler.files.wordpress.com/2012/01/seoteknik1.jpg?w=577&h=139" title="Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger Temaları " width="577" /></a><br />
<strong>Webmaster Forum</strong><br />
Webmaster web sitesi düzenleyebilen ve geliştirebilen kişidir.Master kelimesi bu terimde uzman anlamında kullanılmaktadır.Webmasterlar php veya asp gibi bir programlama dilinin yanı sıra mysql, mssql gibi veritabanlarının en az bir tanesine hakim olmak zorundadır.Ve bu hakimiyeti sağlamak içinde sürekli diğer webmasterle etkileşim içinde olmaya çalışmalıdır.Sonuç olarakda bu etkileşim içindeğili <a href="http://forum.sibersahne.org/"><span style="color: red;">Webmaster Forum</span></a>ları sağlar.Bu forumlarda bilgi paylaşımı yardımlaşma gerçekleşir.Ücretsiz eklentiler,kodlamalar,temalar paylaşarak paylaşımın gücü sergilenir.Örneğin <a href="http://galeri.sibersahne.org/" title="blogspot temaları">blogspot temaları</a> sibersahne.org sitesi tarafından ücretsiz olarak paylaşıma sunulmaktadır.<br />
<strong>Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger Temaları<br />
</strong>Son olarak yarışmadaki arkadaşlara başarılar diliyor bol hitli günler in nasip olmasını temenni ediyorum.Allaha emanet olun<br />
<strong></strong><strong>Sibersahne Seo, Webmaster forum ve Blogger Temaları</strong> konu ile alakalı linkler:<br />
<code></code><a href="http://seo.sibersahne.org/" title="arama motoru optimizasyonu">seo</a><br />
<a href="http://forum.sibersahne.org/" title="webmaster forumu">webmaster forum</a><br />
<a href="http://galeri.sibersahne.org/" title="blogspot temaları">blogger temaları</a><br />
<span style="color: red;">Seo</span> ile alakalı görsel:<br />
<span class="embed-youtube" style="display: block; text-align: center;"><iframe class="youtube-player" frameborder="0" height="317" src="http://www.youtube.com/embed/Ppe_-wcBaAs?version=3&rel=1&fs=1&showsearch=0&showinfo=1&iv_load_policy=1&wmode=transparent" type="text/html" width="510"></iframe></span>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-45482666965531279862010-08-25T07:29:00.000-07:002010-08-25T07:37:14.708-07:00Haliçte Yaşayan Simonlar-Hanefi Avcı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://www.bidolukitap.com/images/urunler/%7BFA8AA020-59CC-4817-8D9A-979B8016F49C%7D_urun_buyuk_resim.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 187px; height: 285px;" src="https://www.bidolukitap.com/images/urunler/%7BFA8AA020-59CC-4817-8D9A-979B8016F49C%7D_urun_buyuk_resim.jpg" alt="" border="0" /></a><br /><span style="color: rgb(255, 0, 0); font-weight: bold;">Haliçte Yaşayan Simonlar Kitap özeti</span><br />Emniyet Teşkilatının efsanevi ismi, Susurluk sürecinde cesur duruşuyla gerçek bir kanun adamı tavrı gösteren Hanefi Avcı yine doğru bildiklerini söylemeye devam ediyor. Ucunun kime dokunduğuna bakmadan, yalnızca ülkesine karşı vicdani sorumluluğunu yerine getirmek için son dönemde yaşananların iç yüzünü kamuoyuna açıklıyor.<br /><br />Kitap iki bölümden oluşuyor. Devlet başlıklı ilk bölümde, yıllarca devlete hizmet etmiş bir güvenlik görevlisi olarak geçirdiği fikirsel dönüşümü, bu dönüşüme neden olan olayları okurlarla paylaşıyor. Bu fikirsel dönüşümün sonucunda Avcı artık, uzun yıllar mücadele ettiği, sisteme muhalif grupların demokratik ve sağlıklı bir sistemin olmazsa olmazı olduğuna, farklı fikir ve düşüncelerin topluma zarar değil, ancak bir zenginlik katacağına, güvenlik sorununa indirgenen Kürt sorununun ancak demokratik hak ve özgürlükler alanının genişletilerek siyasi yollarla çözümlenebileceğine ve ordunun batılı ülkelerde olduğu gibi siyasetin dışında kalarak güçlü bir ordu olabileceğine inandığını açık yüreklilikle ifade ediyor. Avcı, bu kitabı yazmaktaki önemli amaçlarından birinin, böyle köklü bir değişim yaşamasına neden olan mesleki tecrübelerini aktararak, çok geniş bir kriminal yelpazede çalışmış olmanın verdiği donanımla kendinden sonra geleceklere yol göstermek olduğunu belirtiyor.<br /><br />Cemaat başlıklı ikinci bölümde ise Avcı devletin çeşitli kurumlarına nüfuz etmiş cemaat yapısının son zamanlarda meydana gelen olaylardaki (özel yetkili mahkemelerin sürdürdüğü tahkikatlardan, telefon dinlemelerine, vs.) rolünü ortaya koyuyor. Cemaatin polis, ordu, MİT, jandarma, yargı ve diğer devlet kurumları içerisinde ayrı bir hiyerarşik örgütleme kurarak ve bu teşkilatların sistemlerini bozarak çalışmalarını engellediğinden, üstüne üstlük bu teşkilatların personeli arasında ayrım, güvensizlik ve düşmanlık yaratarak kurumları içerden ve tamir olunmaz biçimde yaraladığından bahsediyor. Bugün özellikle özel yetkili mahkemelerce yürütülen tahkikatların, arka planda cemaatin talimatı ile Emniyet İstihbarat Şubesindeki unsurları ve cemaate bağlı savcılar desteği ve zorlaması ile yürütüldüğüne, yürütülürken hukuksuz işlemlerin yapıldığına dair ciddi emareler olduğunu iddia ediyor. Tüm bu iddialarını, delilleriyle sağlam bir zemin üzerine inşa ediyor.<br /><br />Avcı kitabın başlığında iki metafor kullanıyor; bunların devlet görevlilerinin, belli bir ideoloji etrafında örgütlenmiş grupların ve genel anlamda toplumun zihniyetini tanımlayabilmek için ne kadar isabetli bir biçimde seçilmiş olduğunu kitabı okuyup bitirdiğinizde anlayacaksınız. Görünen değil, perde arkasındaki gerçekleri merak ediyorsanız Emniyet teşkilatının güvenilir ve öncü ismi Hanefi Avcı’nın dürüst ve cesur sesine kulak verin!<br /><br />Hanefi Avcı, meslek hayatına 1976 yılında Mut ilçe Emniyet Komiserliği görevi ile başladı. Daha sonra İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü, KOM Dairesi Başkanlığı ve Edirne Emniyet Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Avcı, halen Eskişehir Emniyet Müdürü olarak göre yapmaktadır. 2006 yılında TASAM’ın Stratejik Vizyon Sahibi Bürokrat Ödülü’nü kazanmıştır. Avcı, Emniyette teknik-elektronik istihbaratın kurucusu olarak bilinir.<br /><br /><span class="fullpost"><br />Haliçte Yaşayan Simonlar,hanefi avcı oku,hanefi avcı son kitabı özeti,haliçte yaşayan simonlar oku,<br /><br /></span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-49901032172496450052010-07-03T05:17:00.000-07:002010-07-03T05:20:49.824-07:00sorry kitap özeti" Zoran Drvenkar"<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/TC8q0E4zERI/AAAAAAAAAVI/PxCJ1QF7hTo/s1600/1C31304CD68017B5.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 172px; height: 272px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/TC8q0E4zERI/AAAAAAAAAVI/PxCJ1QF7hTo/s320/1C31304CD68017B5.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5489653544941457682" /></a><br />Berlinli dört genç arkadaş Sorry adında bir ajans kurdular...<br />Yaptıkları iş, “şirketler adına, hata yapılan çalışandan özür dilemek”...<br />Onların sayesinde vicdanını rahatlatan insan sayısı gittikçe artıyor....<br />Ancak, son anlaşma biraz sorunlu: Özür dilenecek kişi bir ölü!<br /><br /><br />Yazar Hakkında<br />Zoran Drvenkar, 1967 Hırvatistan doğumlu. Üç yaşında ailesiyle Berlin'e göç etti. 1989'dan beri serbest yazar olarak çalışıyor ve Berlin yakınlarında eski bir değirmende yaşıyor. Seçkin bir çocuk ve gençlik kitapları yazarı, ayrıca takma isimle yayımlanmış bestseller bir romanı var: Die Kurzhosengang. Knallhart adlı romanından Detlev Buck yönetmenliğinde aynı adla ve Türk oyuncuların da yer aldığı bir ekiple çekilen film (2006, Acımasız), aynı yıl Alman Film Ödülü'nde en iyi ikinci film seçildi. 2003 yılında yayımlanan psikolojik gerilim romanı Du bist zu schnell şu sıralarda filme alınıyor.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-44422522611278805782010-07-03T05:07:00.000-07:002010-07-03T05:15:20.841-07:00ölü ruhlar ormanı kitap özeti<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/TC8o8x6OIyI/AAAAAAAAAVA/Sdji4tr9Me8/s1600/%C3%B6l%C3%BC-ruhlar-orman%C4%B1-181x300.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 181px; height: 300px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/TC8o8x6OIyI/AAAAAAAAAVA/Sdji4tr9Me8/s320/%C3%B6l%C3%BC-ruhlar-orman%C4%B1-181x300.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5489651495442719522" /></a><br /><span class="fullpost"></span>Kitabın arka kapağında yazanlar yine cinayetlerin kovalanacağı bir kitabı müjdeliyor:<br /><br />Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris’te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır.<br />Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin’de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar.<br /><br />Grange’in yazım tarzını oldukça beğeniyorum. Sırf bu sebeple okunacaklar sırasına bu kitabı yerleştirdim bile. Sizde polisiye seviyorsanız ya da Grange hayranıysanız bu kitabı kaçırmayın derim.<br /><br />Devamı: http://www.mefallit.org/jean-christophe-grange-olu-ruhlar-ormani.html#ixzz0scY3C73xAnonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-65950609498380574902010-01-23T14:44:00.000-08:002010-01-23T14:46:36.970-08:00Samanyolu" Kerime NADİR"<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/S1t8QQmSY_I/AAAAAAAAAU4/lt6NMmlIzOM/s1600-h/samanyolu_B.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 150px; height: 243px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/S1t8QQmSY_I/AAAAAAAAAU4/lt6NMmlIzOM/s320/samanyolu_B.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5430070394500572146" /></a><br />“Bir şarkı mırıldanarak yavaş yavaş elbisesini çıkarıyordu. Kalbimde şiddetli bir çarpıntı ve tatlı bir heyecan vardı. Onu hiçbir zaman böyle yarı çıplak görmemiştim. Elbisesini bir kanepenin üstüne serdi.İskarpinlerini ve çoraplarını karyolanın ayak ucuna fırlattı.”<br /><br />“Samanyolu önce –her zamanki gibi– tefrika edilir. Sonra kitap halinde basılır. Birdenbire büyük ilgi devşirir.<br />Bu ilginin tanıklarındanım. Annem, yaz gecelerinde benim bir türlü göremediğim Samanyolu’nu âdeta görerek, kim bilir kaç kez, ‘Kerime Nadir’in bir romanı vardır: Samanyolu. Ablana hamileyken okumuştum, tesirinden bir türlü kurtulamamıştım...’ derdi.”<br />Selim İleriAnonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-63045788323246355222010-01-06T13:30:00.000-08:002010-01-06T13:33:01.408-08:00V elev ki Ciddiyim "Gülse BİRSEL"<a href="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/S0UBg2AUYBI/AAAAAAAAAUw/uhU9yNUJU6k/s1600-h/Velev1.gif"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 214px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/S0UBg2AUYBI/AAAAAAAAAUw/uhU9yNUJU6k/s320/Velev1.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423742990001922066" /></a><br />Yeryüzü belki geleceğe dair en umutsuz dönemini yaşıyor.<br /><br />Bu ülkedeki, bu gezegendeki insanlar arıza vermeye başladı!<br /><br />Birilerinin kurguladığı berbat bir senaryonun içinde saf saf oynayan aktörler olduğumuzu keşfediyoruz yavaş yavaş. Ve öfkeliyiz.<br /><br />Keyifler kaçık, tepeler atık! Uçlarımız sivrildi, birbirimize batıyoruz. Hepimiz, ne demekse, “öteki tarafa”, gıcığız!<br /><br />Ve en mülayim olanımız bile bizleri bu hale getirenleri bir eline geçirse, son yılların en popüler protesto gösterisindeki gibi, ayağından pabucunu çıkarıp kafalarına atıverecek! De, edebinden yapmıyor!<br /><br />Hala inanıyorum ki son gülen ve de en gevrek gülen, bu silahsız, işinde gücünde, sakin, ahlaklı, kibar, sessiz çoğunluklar olacak.<br /><br />Dolayısıyle bu kitabın kapağı aracılığıyla, kitabı alanlar adına, yani vekaleten, hali pür melalimize katkısı olan bütün kifayetsiz muhterislerin alnının ortasına, ayakkabımı “çtooong” diye fırlatıyorum!<br /><br />Mizah en iyi silah, en iyi ilaç...<br /><br />Son yılların popüler deyişiyle “Velev ki” ciddiyim, “Velev ki” ıskalamadım ve pabuç tam “yerine” ulaştı!<br /><br />Heheheheheh! Siz var ya siz!<br /><br />Düşüncesi bile içinizin yağlarını eritti değil mi?!<br /><br />O zaman artık biraz gevşeyip gülebiliriz.<br /><br />İyi okumalar!Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-49442962629740675292010-01-01T02:27:00.000-08:002010-01-01T02:30:24.141-08:00ABLAMIN MUTLULUK FOTOĞRAFI"Richard Yates"<a href="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3OWrJy5yI/AAAAAAAAAUo/ggc7pA4yc_k/s1600-h/ablam%C4%B1n.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 289px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3OWrJy5yI/AAAAAAAAAUo/ggc7pA4yc_k/s320/ablam%C4%B1n.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421716415360198434" /></a><br />“Grimes kız kardeşlerin mutlu bir hayatı olmadı; bu talihsizlik anne babalarının boşanmasıyla başlamış gibiydi.” Sarah ve Emily küçük yaşlardan beri birbirlerinden çok farklı iki kardeştir. Ablası Sarah'ya hayran olan, bir yandan da babasıyla daha yakın olduğu ve mutlu bir evlilik yaptığı için onu kıskanan Emily kendisine daha tekinsiz bir yol seçer ve tatminsiz aşklar yaşar. <br /><br />Duygusal bağları sürse de, iki genç kadının arasındaki mesafe gitgide açılır, ta ki trajik bir olay yaşamlarını tümden değiştirene kadar. “Flaubert'den bu yana, cehennemde yaşayan kadınları bu kadar iyi tasvir edebilen az sayıdaki yazardan biri.” Kurt Vonnegut “Dokunaklı olduğu kadar gerçek, acıklı olduğu kadar güzel.” Time Out “Sürükleyici ve hareketli… Tam bir yazınsal başarı” Time “Yates mükemmel bir gerçekçi. Okuyun ve gözyaşlarına boğulun.” Kate Atkinson <br /><br />YAZAR HAKKINDA Richard Yates (1926-1992) İkinci Dünya Savaşı'nda ABD ordusunda görev yaptı. Reklam metni yazarlığının ardından, kısa bir süre için Senatör Robert Kennedy'nin konuşma metinlerini kaleme aldı. Hayallerin Peşinde (2008) adlı romanı Doğan Kitap tarafından yayımlanan yazarın Disturbing the Peace adlı bir romanı ve kısa öykülerini topladığı Eleven Kinds of Loneliness ve Liars in Love adlı iki kitabı bulunuyor.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-59195197652670404582010-01-01T02:20:00.000-08:002010-01-01T02:22:33.973-08:00AY HIRSIZI" Sunay AKIN"<a href="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3MtKKyyII/AAAAAAAAAUg/arDyh13Phus/s1600-h/ay.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 301px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3MtKKyyII/AAAAAAAAAUg/arDyh13Phus/s320/ay.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421714602619750530" /></a><br />Sunay Akın yeni kitabı Ay Hırsızı'nda gözünü Ay'a dikiyor ve bir arkeoloğun sabrıyla kazıyor insanlığın ortak birikiminin üzerine çöken tozu toprağı… Ortaya çıkardığı bilgiyi şair duyarlığıyla ilmek ilmek dokuyor ve okurunu hayrete düşürecek öyküler bir bir diziliyor karşımıza.<br />Cervantes ve Mimar Sinan hangi caminin inşaatında buluştu?.. <br /><br />Enver Paşa'nın uçağı kaç kez düştü?.. Piri Reis'in haritası Topkapı Sarayı'nda nasıl bulundu?.. İstanbul Boğazı'nı yürüyerek geçen Attila Hülagü'nün sırrı neydi? 157 yıl yaşayan Zaro Ağa'nın Amerika seferi… Atatürk neden hiç uçağa binmedi?..Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-69665399562497071232010-01-01T02:08:00.000-08:002010-01-01T02:11:10.118-08:00AŞKNAME"İskender PALA"<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3KNvdrQXI/AAAAAAAAAUY/_qr0GTh-hhM/s1600-h/a%C5%9Fkname.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 298px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3KNvdrQXI/AAAAAAAAAUY/_qr0GTh-hhM/s320/a%C5%9Fkname.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421711863851991410" /></a><br />Aşkın kutsallığını, ayrılığın ve kavuşmanın anlamını, insanın aşka düşünce çektiği acıları, aşka düşen şairlerin dilinden dizelerle süsleyen İskender Pala, aşkı sadece kavuşmak olarak anlayanlara, aşkın tükenmeyen bir duygu olduğunu, beklemenin, özlemenin de aşka dair olduğunu seçkin bir üslupla anlatıyor.brbr Bundan yıllarca ve yıllarca önce yaşamış bazı şairleri ve onların şiirlerini, bu topraklarda yaşanan acıları ve insana dair en temel duyguyla aşkla yoğuran bu öyküleri, geçmiş zamana tanıklık ederek okuyacak, okurken sarsılacaksınız. Her yüzyıldan bir aşk öyküsü var kitapta. Tek başına okunduğunda her biri bir hüzün yumağı, ama ard arda okunduğunda yüzyıllar akarken değişen anlayışları ve hissedişleri sunan bir aşk tespiti... Bu kitabı okumadan aşk şudur demek daima yanlış yargı olacaktır.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-16525406644898116422010-01-01T01:56:00.000-08:002010-01-01T02:02:22.400-08:00YOKLAR "Mıchael Grant"<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3IJqfLHbI/AAAAAAAAAUQ/yvEpnfjEot4/s1600-h/yklr.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 224px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sz3IJqfLHbI/AAAAAAAAAUQ/yvEpnfjEot4/s320/yklr.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5421709594773364146" /></a><br />Patlayan Şey Sam'i Kil Payi İskaladi.<br />Kafasının Üstünü Yalayarak Geçti Ve Arkasındaki Duvara Çarptı. Duvara Çarpan Sıvı Ateş, Bir Tür Jelleşmiş Benzindi. Napalma Benziyordu. Bir Anda Betona Yapışmış Ve Çılgın Bir Yoğunlukla Yanmaya Başlamıştı.<br />Samin Bakışları Bir Dakika Boyunca Şaşkınlıkla Kilitlendi. <br />Akıldışıydı.<br />Olanakdışıydı.<br />Genç Kız Şiddet Yüklü Bir Çığlık Attı Ve Ellerini Yeniden <br />Havaya Kaldırdı. Bu Kez Iskalamayacaktı.<br />Bu Kez Sami Öldürecekti.<br />...<br />Bir Parmak Şiklatacak Kadar Kisa Bir Süre Geçer. <br />Herkes Ortadan Kaybolur.<br />Onlar.<br />Yoklar.<br />Hiç Kimse Yok. <br />Gençler Hariç. Ergenler. Liseliler. <br />Etrafta Tek Bir Yetişkin Yok. Ne Bir Öğretmen, Ne Polis, Ne Doktor, Ne Anne Baba. Telefon Yok, İnternet Yok, Televizyon Yok. Ne Yaşandığını Ortaya Çıkarmanın Yolu Yok. Yardım Çağırmanın Yolu Yok. <br /> <br />Sayfa : 640 <br />Basım Yeri : İstanbul / 2009-10 <br />Dil : Türkçe <br />Kapak : Karton <br />Kağıt : 2.Hamur <br />Ebatlar : 140-200Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-24684772695734198262009-12-12T14:01:00.000-08:002009-12-12T14:09:41.045-08:00KAYIP SEMBOL" Dan BROWN"<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SyQUZilM8uI/AAAAAAAAAUI/CtJSFZHhueA/s1600-h/ka.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 211px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SyQUZilM8uI/AAAAAAAAAUI/CtJSFZHhueA/s320/ka.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5414475081018307298" /></a><br />Da Vinci’nin Şifresi’, ‘Melekler ve Şeytanlar’ gibi romanlarıyla ünlü Amerikalı yazar Dan Brown’ın yeni romanı ‘Kayıp Sembol’ün ilk iki bölümünü Fransız Paris Match dergisi yayımladı. İşte 12 Aralık’ta Türkiye’de yayımlanacak kitabın ilk bölümleri.<br /><br />****<br /><br />Eyfel kulesinin güneye bakan ayağındaki Otis marka asansör tıka basa doluydu. Turist kalabalığı arasındaki asık suratlı adam yanındaki çocuğu tepeden tırnağa süzdü: “Yüzün sararmış gibi duruyor oğlum. Keşke aşağıda bekleseydin.”<br /><br />Bir yandan heyecanını yenmeye çalışırken “Yok, iyiyim” diye yanıtladı çocuk. Ardından “ilk duracağı katta asansörden ineceğim” dedi, “nefes almakta zorlanıyorum” diye ekledi.<br /><br />****<br /><br />****<br />Adam çocuğa doğru eğildi,<br /><span class="fullpost"><br /><br /><br />şefkatle yanağını okşarken “Bu korkunu yendiğini sanıyordum” diye söylendi. Çocuk babasını hayal kırıklığına uğrattığı için kendine kızıyordu. Ama kulaklarındaki uğultu dayanılmaz hale geliyor, tüm öbür kaygılarını ikinci plana itiyordu: “Nefes alamıyorum, buradan çıkmam lazım.”<br />Asansörcü ise eklemli piston ve yapının demir malzemesi hakkında insanları rahatlatıcı bir şeyler anlatıyordu. Orada uzakta, aşağıda Paris sokakları her istikamette yayılıp gidiyordu. Çocuk manzarayı seyretmeye yarayan kulenin bir üst kat platformuna doğru kafasını kaldırarak kendi kendine “az kaldı” diye içinden geçirdi. “Biraz cesaret.”<br /><br />****<br />****<br /><br />Güzergâhın son dakikalarında kabin, o ana kadar yan yan gittiği asansör boşluğunda, aniden doğrularak yere dik karanlık bir tünelde yol alır gibi hareket etmeye koyuldu.<br /><br />“Baba zannetmiyorum ki…” diyecekken, tam o sırada kafalarının üstünde ardı ardına gıcırtılar duyulmaya başladı. Asansör kabini hiç de güven vermeyen bir tarzda titreyerek sarsıldı. Yerinden kopan bir takım halatlar, çılgın birer yılan gibi havayı dövdü. Çocuk elini babasına doğru uzattı ve “Baba!” dedi. Çok kısa süreyle ve dehşet içinde bakıştılar. Ve bütün bunları bir düşüş izledi.<br /><br />****<br />****<br /><br />Robert Langdon zıplayarak uyandı. Gördüğü kâbusun etkisiyle iyice sarsılmış halde, uyuduğu deri koltuğu kısmen doğrulttu. Özel bir ticari bir uçak olan ve türbülânslı bir bölgeden geçmekte olan 2000Ex Falcon uçağının tek yolcusuydu. Dışarıda uçağın Pratt&Whitney marka motorları uğulduyordu. Her şey yolundaydı.<br />“Bay Langdon, inişe geçiyoruz” diyen anons sesini duydu. Bir yandan koltuğunu doğrultmaya devam ederken, diğer yandan notlarını toparlayıp deri çantasına yerleştirdi. Uykuya daldığında vereceği Mason sembolleriyle ilgili konferansın metnini gözden geçiriyordu. Ölmüş babasını rüyasında görmesinin, hemen o sabah uzun zamandır hamisi olan Peter Solomon’dan aldığı davetle ilgili olduğundan emindi.<br />“Hayatta asla hayal kırıklığına uğratmayı istemediğim ikinci insan” diye aklından geçirdi. 58 yasındaki bu hayırsever, tarihçi ve bilim adamı, Langdon’u kanatları altına alıp babasının bıraktığı boşluğu dolduralı 30 yıl oluyordu. Langdon, sahip olduğu büyük servet ve ailesinin gücüne rağmen Peter Solomon’dan hep tevazu ve iyi niyet görmüştü.<br /><br />****<br />****<br /><br />Langdon camdan güneşin battığını gördü. Buna rağmen dünyanın en büyük obeliski, antik bir güneş saati kadranının yelkovanı misali uzaktan ufukta fark ediliyordu. 170 metre yüksekliğindeki anıt, tam da ulusun kalbini oluşturan ve büyük bir itinayla inşa edilmiş o sokaklar ve binalar geometrisinin tam merkezine oturtulmuştu. Washington etrafa göklerden bile hissedilen ve mistiğe yakın sayılabilecek bir güç saçıyor.<br />Langdon bu kenti çok seviyordu. Uçağın tekerlekleri piste değdiğinde bu kentte kendisini bekleyenleri düşünerek duyduğu hazdan sanki sarhoş gibi oldu. Uçak Washington Dallas havaalanının özel uçakların yanaştığı kısmına kadar yoluna devam etti.<br /><br />Langdon, pilotlara teşekkür edip eşyalarını topladıktan sonra lüks kabinden dışarı çıkarak merdivenleri indi. Ocak soğuğu heyecanını yatıştırmaya yetti. “Nefes al Robert!” diye söylenirken özgür havaya ve devasa mekânlara kavuşmuş olmanın mutluluğu içini doldurdu. Etrafı kaplayan sis tabakası zemine bir bataklık atmosferi veriyordu.<br /><br />***<br />****<br /><br />Bir kadın şarkı söyler gibi bir sesle dumanların ortasından “Günaydın profesör Langdon” diye seslendi. “Washington’a hoş geldiniz profesör.” Kafasını kaldırdığında kadının 40 yaşlarında ve sarışın olduğunu fark etti. Göğsünde bir kokart ve elinde bir blok not, neşeli bir şekilde kolunu hareket ettiriyordu.<br />Langdon “Teşekkür ederim!” diye gülümseyerek karşılık verdi. Oldukça gösterişli bir şekilde “Ben Pam, şirketin yolcu servisindenim. Lütfen arkamdan gelin. Bir araba sizi bekliyor” dedi. Birlikte pırıl-pırıl ışıldayan özel jet uçakları ile dolu “İmza” adlı terminale doğru yöneldiler. Langdon içinden, “zengin ve ünlü kimseler için bir çeşit taksi durağı” diye geçirdi. Kadın bir an için “Özür dilerim. Semboller ve dinler hakkında kitaplar yazan Langdon’sunuz değil mi?” diye emin olmak istedi. Kısa süre tereddüt ettikten sonra evet anlamında kafasını salladı, “Emindim” dedi kadın. “Üye olduğum kitap kulübünde Kutsal Dişi ve Kilise kitabınızı görmüştük. O biçim bir skandala yol açmıştınız. Kesin olarak harikaydı. Siz karınca yuvalarına tekme sallamayı sevenlerdensiniz.”<br /><br />****<br /><br />-Niyetim bu değildi.<br /><br />Kadın Langdon’un işiyle ilgili konuşulmasından hoşlanmadığını hisseder gibi oldu.<br /><br />“Özür dilerim. Ben hep öyleyim. İnsanların sizi tanımasından bıkmış olmalısınız. Ama suç sizde. Giydiğiniz kıyafet sizi üniforma gibi ele veriyor” diye üsteledi.<br />“Benim üniformam mı var?” diye sordu. Her zamanki gibi balıkçı yaka koyu gri renk bir kazak ve Haris Tweed ceket, kumaş pantolon ve deri mokasen ayakkabı giydiğini fark etti. Derslerde, konferanslarda, resmi fotoğraflarda ve sosyete gezintilerinde giydiği standart kıyafet. Kadın ısrarlı, “Kazaklarınız hep modası geçmiş şeyler. Kravat taksanız çok daha şık dururdu” dedi.<br /><br />-Söz konusu bile değil. Aşağı sarkan düğümlerden hoşlanmıyorum.<br /><br />Phillips Dexter Akademisi’nde görevli olduğu dönemlerde Langdon haftanın 6 günü kravat takmak zorundaydı. Üniversitenin rektörü, kravatı ses tellerini sıcak tutmak için Romalı hatiplerin taktiği “fascalia” denen ipekten boyun bağına benzetip, olaya romantik bir yorum getirmek istese de, Langdon etimolojik olarak kravat sözcüğünün acımasız Hırvat paralı askerlerinin boyunlarına sardığı bir tür fulardan geldiğini biliyordu. Yüzyıllar sonra aynı kıyafet parçası, tıpkı eski Hırvat paralı askerlerinin düşmanın moralini bozmak üzere taktıkları fularlar gibi, muharebelerini toplantı salonunda yapan modern savaşçılar için önem kazanmıştı.<br />“Tavsiye için çok teşekkürler. Daha sonra düşüneceğim” diye karşılık verdi.<br /><br />İyi ki o sırada, koyu renk kostüm giyen bir adam lüks bir siyah Lincoln otomobilden inip yanlarına geldi. Aracın kapısını açarken “Bay Langdon. Beltwat Limousine’den Charles. Emrinizdeyim. Washington’a hoş geldiniz” dedi.<br /><br />Langton, Pam’a bir bahşiş bıraktıktan sonra görkemli arabanın arka tarafına yerleşti. Şoför klima cihazının düğmelerini izah edip, içme suyu ve sıcak muffin pasta isteyip istemediğini sordu. Birkaç dakika sonra, Lincoln araç özel bir yoldan havaalanından ayrıldı. “Demek zenginlerin günlük hayatı bu?” diye geçirdi içinden. Şoför bir yandan Windstock Drive yolunda gaza basıp yol defterini kontrol ederken öbür yandan telefonla son derece profesyonel bir dille konuşmaya koyuldu. “Burası Beltway Limousine. Talimatınıza uygun olarak yolcuyu araca aldığımı teyit ediyorum. Evet misafiriniz Langdon vasıl oldu. Saat 19 sularında Capitole’e indireceğim” diyerek telefonu kapattı.<br /><br />****<br /><br />Langdon kendini gülümsemekten alıkoyamadı. Her zamanki gibi son derece titizdi. Ayrıntılara dikkat etmek Peter Solomon’un başlıca meziyetlerindendi. Devasa gücünü bu sayede şaşırtıcı bir rahatlıkla çekip çevirebiliyordu. Tabii ki bir banka hesabında birkaç milyar dolarının yatması da işini kolaylaştırıyordu. Havaalanının gürültüleri arkada kalırken, Langdon yumuşak koltuklara gömülüp gözlerini yumdu. Capitol’e yarım saatlik mesafedeydi ve bu süre düşüncelerine çeki düzen vermesi için yeterli olacaktı. Sabahtan beri her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, kendisini bekleyen inanması bile güç akşam programını düşünecek vakti olmamıştı.<br />Capitol’e 15 kilometre kala yalnız bir kişi Robert Langdon’u büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu.</span>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-34870687062387522322009-12-12T13:51:00.000-08:002009-12-12T13:54:30.325-08:00"Buz Öpücük / Vampir Akademisi 2 " Richelle Mead<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SyQRD5iLdnI/AAAAAAAAAT4/bgXxv96uZaM/s1600-h/buz.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 222px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SyQRD5iLdnI/AAAAAAAAAT4/bgXxv96uZaM/s320/buz.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5414471410687637106" /></a><br />Aşk ve kıskançlık zorunlu bir kış tatilinde çarpışırsa, eğlence kana bulanabilir!<br /><br />Rose, Dimitri'yi seviyor. Dimitri de belki Tasha'yı seviyor.<br /><br />Ve Mason da Rose ile birlikte olmak için canını vermeye hazır.<br /><br />St. Vladimir'de kış tatili geldi ama Rose tatil havasına bir türlü giremiyor. Muazzam bir Strigoi saldırısı okulu yüksek alarm durumuna geçirdi ve Akademi artık Gardiyanlar'la dolu.<br /><br />Ki aralarında Rose'un çetin ceviz annesi Janine Hathaway de mevcut. Ayrıca annesiyle teke tek dövüş yetmezmiş gibi, Rose'un yakışıklı eğitmeni Dimitri'nin de başkasında gözü var. Arkadaşı Mason ise Rose'a feci tutulmuş vaziyette ve Rose da erkek arkadaşı Christian'la bol bol yiyişen Lissa'nın beynine hapsolup duruyor!<br /><br />Strigoiler yaklaşıyor, Akademi hiçbir riski göze almıyor. Bu sene, St. Vladimir'in yıllık kayak tatilli mecburi.<br /><br />Ancak göz kamaştırıcı kış manzarası ve şık Idaho tatilköyü yalnızca bir güven ilüzyonu. Üç arkadaş ölümcül Strigoilere karşı bir harekette bulunup kaçınca Rose, onları kurtarmak için Christian ile güçlerini birleştiriyor.<br /><br />Ancak kahramanlığın da bir bedeli var elbet...<br /><br />Çok fena, çok.<br /><br />“Vampir kitaplarına doyduğumuz günümüzde, Richelle Mead hem eşsiz, hem de inandırıcı karakterlerle benzersiz bir dünya yaratıyor.”<br /><br />-TeensReadToo.com<br /><br />“Sıkıntılı olaylarla başetmesini bilen gençler, bu vamp hikayede tam gaz gidiyor. Bu seri insanda kana kana<br /><br />içmek arzusu uyandırıyor!”<br /><br />-Booklist<br /><br />RICHELLE MEAD: Michigan Üniversitesi’nden mezun oldu. Seattle’da yaşıyor. Evli. Halihazırda da yeni “Vampir Akademisi” romanını yazmakla meşgul.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-52786092296917509782009-12-08T09:29:00.000-08:002009-12-08T09:31:23.790-08:00"Beni Asıl Hayat Aldattı " Cezmi Ersöz<a href="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6NZsDEZbI/AAAAAAAAATw/CyqG4czi1fM/s1600-h/cersoz.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 216px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6NZsDEZbI/AAAAAAAAATw/CyqG4czi1fM/s320/cersoz.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412919274606192050" /></a><br />Tekin Yayınevi<br />Ekim 2009, 200 Sayfa<br /><br />Gözyaşlarım hırsa getirdi beni. Dolabı açtım. Bir gömleğini seçtim. Önce hasretle kokladım, ardından düğmelerini kopardım tek tek... Sonra aldım elime iğne ipliği, koparttığım düğmelerini yeniden diktim. İğneyi gömleğine her geçirişimde yanlış insan, her çıkarışımda doğru insan, deyip ağlıyordum. Kimbilir belki birazdan, belki daha sonra kapımı çalardın. Evimize dönerdin...<br /><br />Bir ayağı kırık atına... Hem gidecek neresi vardı ki? Yanlış sevgilinden, yanlış hayatlardan, yanlış arkadaşlıklardan gidecek neresi vardı ki? En sonunda birbirimizi bulmayacak mıydık? Hem öyle güzel kokuyordun ki, öyle amansız... Sen yokken seni çok düşledim... Yaşadığın bu düş kırıklığı yeter sana. O an gördüm seni. Bunu sana hiç sormayacağım, ama yeterki, gel.<br /><br />Çal artık kapımızı... Yanlış arkadaşların seni çok özledi...<br /><br />Çal artık kapımızı... Yanlış sevgilin seni çok özledi...Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-47581837067887688042009-12-08T09:26:00.000-08:002009-12-08T09:28:04.111-08:00"Güneş Ülkesi"Campanella<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6MnoVeX8I/AAAAAAAAATo/hWayZ8_92jI/s1600-h/gunulk.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 212px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6MnoVeX8I/AAAAAAAAATo/hWayZ8_92jI/s320/gunulk.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412918414616190914" /></a><br /><br />Arya Yayıncılık <br />Kasım 2009, 140 Sayfa<br /><br />Felsefe yapıtlarının değeri ne denli büyük olursa olsun, Campanella’dan bugüne kalan, adını ölümsüzleştiren şey, hiçbir kuşku yok ki, Güneş ülkesi’nden dile getirdiği toplumsal bir düzen düşüncesidir. İlk defa Utrecht’de 1643’de basılmış olan Güneş Ülkesi, (The City of the Sun) Platon’un Devlet’i ve Thomas More’un Utopia’sıyla aynı düşünce çizgisi üzerinde, insanoğlunu mutlu bir yaşayışa kavuşturma yolundaki isteklerin en temiziyle yazılmış yapıtların başında gelir. <br /><br />Güneş Ülkesi Campanella’nın, günün birinde gerçekleşeceğini düşündüğü filozofça bir devlet tasarısıdır. Campanella bütün kötülüklerin ve haksızlıkların kaynağını, insanın kendinden başkasını düşünmemesinde, dünya malının ‘benim’ ‘senin’ diye bölüşülmesinde buluyor. Ona göre, insanlar, genel çıkar kaygısından uzak oldukları sürece, kendi dar çevresinde, kendilerinden başkasını düşünmezler. Oysa toplum halinde birleşen insanların amacı genel çıkar olmalıdır. Özel çıkarları kaldıralım, ortada toplum yararından başka bir şey kalmaz. Bencil davranışlar, eninde sonunda, toplum güçlerinin çatışmasına yol açar. Oysa bu güçlerin genel çıkara yönelmesi, güçler arasında tutarlı bir denge yaratır. Bu yüzden, Güneş Ülkesi’nde her şey devletin, genel çıkarın buruğu altındadır. <br /><br />Campanella toplumcu ve devrimci ilkelerden yola çıkarak; <br /><br />“Ben doğacak yeni sabahların çan sesiyim” demiştir.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-52786880625153799662009-12-08T09:23:00.000-08:002009-12-08T09:28:48.234-08:00Monşer "Aydoğan Vatandaş"<a href="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6L7rKkvfI/AAAAAAAAATg/iMuOynryiRU/s1600-h/monser.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 216px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6L7rKkvfI/AAAAAAAAATg/iMuOynryiRU/s320/monser.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412917659461533170" /></a><br />Timaş Yayınevi<br />Eylül 2009, 210 Sayfa<br /><br />"Monşer" sözcüğü Türk toplumunun kolektif hafızasında bir hitap şekli olmaktan çok öte farklı anlamlar taşır. Türkiye, Rusya ve bunun gibi geç modernleşmiş ülkelerde bu hitap şeklini tercih eden insanlar belirli bir toplumsal kategorinin mensubu olduklarını hatırlatırlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden günümüze uzanan süreçte "monşer" daima üst sınıfsallığın resmi sayılabilecek bir insan tipografisine işaret etmiştir. <br /><br />Özellikle Türk Hariciyesi'nde sıkça kullanılan bu iletişim pratiği zamanla gerçek manasının içini boşaltarak toplumsal bir anlam ifade eden sosyolojik bir araca dönüştü. Halkın geri kalanına ötekilik hissi veren bu durum toplum yapımızdaki iktidar ilişkilerini açıklayan ve Hariciyemizin kemikleşmiş yapısını sorgulayan bir gösterge halini aldı. <br /><br />Tam da bu noktada kritik bir soruyla karşı karşıya geliyoruz: Türk Hariciyesi'nde geleneksel olarak sürdürülen bir kapalı devre, akrabalık ilişkileri ile öteden beri sürdürülen bir oligarşik sistem var mıdır, yoksa bu ailelerden gelen insanlar, kırsal kesimden gelen insanlara nazaran doğal olarak daha mı şanslıdır?Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-30325514511210069492009-12-08T09:19:00.000-08:002009-12-08T09:21:25.502-08:00ANKA KUŞU "Can DÜNDAR"<a href="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6LD6jpydI/AAAAAAAAATY/bMPJF2nUB98/s1600-h/anka.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 216px; height: 320px;" src="http://1.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6LD6jpydI/AAAAAAAAATY/bMPJF2nUB98/s320/anka.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412916701520579026" /></a><br />Anka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor <br />Can Dündar<br />İmge Yayınevi<br />Ekim 2009, 550 Sayfa<br /><br />“Küçükken babam bir konuşmada bana ‘Sonuna kadar görevimi yapacağım’ dedirtmişti. Bu söz, içime işlemiş. Okulda başladım. Üniversitede görevler yaptım. Ondan sonra siyasete çağırdılar, gittim. Bir yerde görev yaparsanız, başka bir görev veriyorlar. Ben de hep bana verilen görevleri yaptım. <br /><br />Uğraştığım işlerin hiçbirinde büyük bir şey yapmadım; ama hepsinde azar azar bir şeyler yaptım. Öyle olunca insan birçok yerde iz bırakıyor, ama hiçbirinde çok büyük bir şey yapmamış oluyor.<br /><br />Pişman olduğum bir şey yok, ama hayatım baştan yazılsa sadece bilimle ve yazmakla uğraşırdım.” <br /><br />Erdal İnönü’nün “son söyleşi”si…<br /><br />Tarihin kucağında büyümüş ve kucağında tarih büyütmüş bir filozof, yürüdüğü uzun yolu, yolun sonunda bütün içtenliği ve bilgeliğiyle anlatıyor.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-3762450433296821682009-12-08T09:11:00.000-08:002009-12-08T09:17:17.281-08:00KAĞIT HELVA "Elif Şafak"<a href="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6KGPwSn8I/AAAAAAAAATQ/4WwGE7NHC7A/s1600-h/kHelva_B.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 150px; height: 214px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6KGPwSn8I/AAAAAAAAATQ/4WwGE7NHC7A/s320/kHelva_B.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412915642058842050" /></a><br />KİTAP TANITIMI;<br />Yazar Elif Şafak, Türkiye'de daha önce yapılmamış bir projeyle okurun karşısına çıkıyor. “Kâğıt Helva” adlı kitapta Şafak'ın dokuz kitabından seçilmiş yazılar bir araya getiriliyor. <br /><br />Elif Şafak, çok satanlar listesinin üst sıralarında yer alan “Aşk” adlı kitabının hemen ardından yeni bir kitap daha yayımlıyor. Aralık ayının ilk haftasında Doğan Kitap etiketiyle raflarda görülecek “Kâğıt Helva” adlı kitap, Şafak'ın ilk romanı “Pinhan”dan bu yana çıktığı yazarlık yolculuğunun kısa bir özeti. <br />Yazar “Kâğıt Helva”da Türkiye'de daha önce yapılmamış bir projeyle okurun karşısında bu kez. “Best of Elif Şafak” diyebileceğimiz kitap, Elif Şafak'ın sekiz romanı ve tek deneme kitabı “Med-Cezir”den yazar tarafından seçilmiş paragrafları bir araya getiren, hayata dair bir derleme. <br /><br />Şafak, “Her kitabımda farklı bir ben, farklı bir dil var. Bir önceki kitap olmadan bir sonraki roman yazılamazdı. Bu kitapta 15 yıllık yazın hayatımdaki yönelimi, izleği ve durakları bir araya getirdim” diyor. Kitapta yazarın “Aşk”ta 40 kuralla okuruyla paylaştığı felsefesini, fikirlerini, 15 yıl önce yazdığı ilk romanı “Pinhan”da da, ana izlek olarak ortaya koymuş olduğu görülebiliyor. <br /><br />Başta aşk olmak üzere, insan, yolculuk, varoluş, inanç, zaman, kadınlık, yazmak, kimlik, yalnızlık, dostluk ve sevgi gibi temel temaları işleyen, 156 sayfalık bu alıntılar kitabını Alametifarika tasarladı. Kitaba M.K. Perker'in illüstrasyonları eşlik ediyor. Şafak, “Pinhan”dan “Aşk”a yürünen yolda geriye doğru bir bakış olduğuna dikkat çektiği kitabın adının “Kâğıt Helva” olmasını ise “kâğıdın üzerine konmuş birkaç tatlı kelam” diyerek açıklıyor. <br /><br />Coelho da yaptı <br /><br />Ünlü yazar Paulo Coelho'nun “Simyacı” ve “On Bir Dakika”nın da aralarında olduğu çok satan kitapları, röportajları ve yayımlanmamış yazılarından alıntılar içeren “Life: Selected Quotations” adlı bir kitabı bulunuyor. 2004'te yayımlanan kitap, henüz Türkçeye çevrilmedi. <br />KİTAPTAN;<br /> (…) Derken o yolculukta bir an geliyor, durup geriye bakma gereği duyuyorum. Geçtiğim yolları, uğradığım durakları, güzergâh boyu karşılaştıklarımı anımsıyorum.<br />Bu kitap dünden bugüne yazdıklarımdan ufacık bir seçkidir. Bir alıntılar kitabı. Karın doyursun diye değil, tadımlık niyetine.<br />Kağıdın üzerine konulmuş birkaç tatlı kelam. Kağıt helva<br />sayfa sayısı:160Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-57827384869044604382009-12-08T08:43:00.000-08:002009-12-08T08:49:21.848-08:00ÖFKELİ YILLAR "Altan ÖYMEN"<a href="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6DibDCX4I/AAAAAAAAATI/fzKLmFy3CuE/s1600-h/%C3%B6f.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 222px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx6DibDCX4I/AAAAAAAAATI/fzKLmFy3CuE/s320/%C3%B6f.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412908429545201538" /></a><br />KİTAP TANITIMI;<br />1960’larda, 70’lerde yetişen kuşakların zihin ve duygu dünyasının biçimlenmesinde çok emeği geçenlerden ilk aklıma gelenler arasında Aziz Nesin, Nâzım Hikmet, Çetin Altan, İlhan Selçuk, Necip Fazıl Kısakürek,<br />Abdi İpekçi, Doğan Avcıoğlu ve Altan Öymen gibi isimler vardı. Altan Öymen ve Çetin Altan hâlâ yazıyorlar. Umarım uzun yıllar devam ederler.<br />Öymen’i diğer yazarlardan farklı kılan bazı özellikleri var. <br />Her şeyden önce sakindir, tutarlı olmaya özen gösterir, insanlara saldırmak, hakaret etmek gibi huyları yoktur. Mantıklıdır. Dengelidir. Altan Öymen’i yıllardır izlerim, bu özelliklerini her zaman koruduğuna tanık oldum.<br />Son kitabı ‘Öfkeli Yıllar’ 1950’li dönemi anlatıyor. <br />Kavga gürültü Öymen’in mizacına aykırı düştüğü için olmalı, 50’lerin öfkesini başlık yapmış.<br />Zevkle ve yararlanarak okunan bir kitap. Öymen, gazeteci ve yazar kimliği ile yaşadıklarını, tanıdığı <br />insanları ve tanıklık ettiği olayları sıcak bir üslupla anlatmış. Çözümlemeleri dikkate değer. Salt iç olaylarla yetinmemiş, dünya ahvalini de mercek altına almış.<br />1950’ler acemi demokratlık yılları. Yaptığımız hatalardan ders çıkarmak için dikkatle incelenmesi gereken bir dönem. Altan Öymen bu görevi başarıyla yerine getirmiş!<br />O günlerin havasını bir nebze yansıtan birkaç cümle alalım isterseniz Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Büyük <br />Doğu’daki yazılarından:<br />“Bütün kanunlar Allah’ın hükümlerine ve ona uygun olarak insani selim (iyilikçi) duygu ve düşünceye dayanır.<br />Ve Allah’ın kanunlarına karşı akli, ruhi, ilmi hiçbir itiraz ve temyiz makamı bulunamaz.”<br />“İslam inkılabının adalet tablosunda ferdin ve cemiyetin veremeyeceği ve alıkoyabileceği hiçbir kıymet bahis konusu değildir. İnsanlar, gerektiği zaman sinekler gibi öldürülecek ve bir sinek için, gerektiği zaman bir dünya yıkılabilecektir.”<br />“Kızlarımıza merhamet edeceğiz diye onlara haklarından fazla müsaadeler ve imtiyazlar vermek, <br />kendilerine en ağır bir zulümdür.”<br />“Havlayın köpekler, havlayın, Türk milletinin gerçek mukaddesat sesini yükseltenlere bugün havlayın ki, teker <br />teker her birinizi mimleyelim de, yarın köpek temizliği için kaç kilo zehire ihtiyacımız olduğunu, defterimizin bir <br />kenarına kaydedelim.”<br />“Resim ve heykel, kaba teşhir ve putlaştırma gayretine yaklaştığı ölçüde, İslâm inkılabının sınırlarından uzaklaştırılacaktır.”<br />Altan Öymen’in o döneme neden ‘Öfkeli Yıllar’ dediğini anlıyorum. Durun bakalım, 60’lara, 70’lere ne diyecek?Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-42826691096855390892009-12-07T12:04:00.000-08:002009-12-07T12:14:10.659-08:00"Shantaram" Gregory David Roberts<a href="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1iCIDwLAI/AAAAAAAAATA/GnCcsOciBgE/s1600-h/SHAN.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 206px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1iCIDwLAI/AAAAAAAAATA/GnCcsOciBgE/s320/SHAN.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412590115831688194" /></a><br />KİTAP TANITIMI<br />Biri bana bu kitabın ne ile ilgili olduğunu sorarsa, ona dünyadaki her şeyle ilgili, diye cevap veririm. Gregory David Roberts, Bombay için tıpkı Lawrence Durrell'ın İskenderiye, Melville'in Büyük Okyanus, Thoreau'nun Walden Gölü için yaptığını yapmış. Bombay’ı dünya edebiyatının sonsuza dek anılacak yerlerinden biri kılmış.” <br /><br />-Pat Conroy<br /><br />“Aşk, kader ve yaptığımız seçimler hakkında bildiklerimi öğrenmem çok uzun sürdü, dünyanın pek çok yerini dolaşmam gerekti ama hepsinin özünü bir anda, bir duvara zincirlenmiş halde işkence görürken kavradım.”<br /><br />“Eşsiz, kesinlikle çok cesur ve inanılmaz vahşi. Shantaram en zengin hayal güçlerini bile hazırlıksız yakalayacak.” <br /><br />-Elle<br /><br />“Shantaram ilk cümlesiyle tavlıyor. Heyecan verici, dokunaklı ve korkutucu... Muhteşem bir roman.” <br /><br />-Detroit Free Press<br /><br />“Çok zekice... Canlı karakterlerle dolu. Ama Shantaram'daki en güçlü karakter şehrin ta kendisi, Bombay. Roberts'ın Hindistan'a, orada yaşayan insanlara duyduğu içten sevgi, kitabı okumayı daha da zevkli kılıyor. Roberts bizi Bombay’ın gecekondularına, uyuşturucu satılan mekanlarına, batakhanelerine, barlarına götürüyor ve, siz de gelin, diyor. Biz de gidiyoruz.” <br /><br />-The Washington Post<br /><br />“Nefes kesici... Yürekten hissedilen, film gibi izlenen bir yapıt. Heyecanla okunuyor.”<br /><br />-Publisher's Weekly<br /><br />“Nefis yazılmış, sayfalarını çevirmekten kendinizi alamayacağınız bir başyapıt. Kişi ve yer adlarının gizlendiği romanlara bir yanıt. Az sayıda yabancının bildiği Hindistan'ın öteki yüzünün enfes bir anlatımı.” <br /><br />-Kirkus Reviews<br /><br />“Yaratıcı bir anlatım.” <br /><br />-People<br /><br />“Canlı ve eğlenceli. Duygusal ve sinematik güzellikteki dili çok etkileyici.” -USA Today<br /><br />“Engin bir düşünce gücü, sıradışı bir vizyon.” <br /><br />- Time OutAnonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-26657149171525938792009-12-07T11:54:00.000-08:002009-12-07T12:01:15.727-08:00"Öteki Kadının Pabucu" ADELE PARKS<a href="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1fA7DT8EI/AAAAAAAAAS4/zydMuxIMv64/s1600-h/%C3%B6teki.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 202px; height: 320px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1fA7DT8EI/AAAAAAAAAS4/zydMuxIMv64/s320/%C3%B6teki.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412586796625424450" /></a><br />Artemis'ten "Öteki Kadının Pabucu"<br />Biz kadınların baş koyduğu bir mevzudur aşkı aramak. <br /><br />Konumuz Evergreen kardeşler. Siyah ve beyaz, elma ve armut, Lillith ve Havva kadar farklılar. Yalnız ortak bir özellikleri var. İmrenme sınırlarını istemeden de olsa ihlal edip birbirlerinin aşk hayatını kıskanmaktan kendilerini alamıyorlar.<br /><br />Kardeşlerden Martha ve eşi Michael’ın kusursuz bir yuvası, kusursuz bir ailesi ve kusursuz bir evi var. Elbette Martha’nın başına bedbaht bir şeyler gelene dek. Diğer kardeş Eliza ve erkek arkadaşı Greg ise çokça müzik ve aşkla dolu tek odalı bir dairenin kiracıları. Elbette Eliza’nın başına sarsıcı sonuçlara sebep olacak bedbaht bir şey gelene dek.<br /><br />Evergreen kardeşlerin artık yeni bir ortak özelliği daha var. Atmosferde bağımsızlık rüzgârları esmeye mi başlayacak ne! <br /><br />Harika mı? Öyle mi acaba? Değil mi yoksa? Kusursuz bir aşk var mı? Ve kusursuz aşkı aramak, hele hele ‘öteki kadının pabucu’nu giymeye kalktığınızda daha da mı içinden çıkılmaz bir hal alıyor? Hep şöyle deriz aramızda. Çılgıncasına tutkulu ve gerçek bir aşk istiyorum. Hayat da bize cevabı yapıştırır hemen. Kaderine katlan, inancını yitirme emi! Martha ve Eliza’nın da işi zor tabiii.<br /><br />Adele Parks,<br />Kocası ve oğluyla birlikte Londra'da yaşıyor. Adele Parks da Artemis'in sizin için özenle seçtiği sağlam yazarlar kadrosunun demirbaş üyelerinden biri. Kocalar'dan sonra, Öteki Kadının Pabucu'nu da elinizden bırakamayacaksınız.<br />Çevirmen;Demet ALTINYELEKLİOĞLU<br />05.11.2009Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-6866430099481430122009-12-07T11:48:00.000-08:002009-12-07T11:52:05.861-08:00"Misket" İnci Gürbüzatik<a href="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1cwPJe4mI/AAAAAAAAASw/fcb8MdfjjKc/s1600-h/msket.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 203px; height: 320px;" src="http://2.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1cwPJe4mI/AAAAAAAAASw/fcb8MdfjjKc/s320/msket.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412584310938985058" /></a><br />KİTAP TANITIMI;<br /><br />Ben buralara gelirken sokakları böyle ıssız düşlememiştim. Gördüklerimle gerçeklikten saptım. Etrafımdaki sessizlik ölüm sessizliği, yalnızlıktı. Bu sokaklar ağı, bu mahalle, saklısında hüzün veren, kurgulanmasından korktuğu yıllanmış bir öyküyü barındırıyor gibiydi. Gerçeğin böyle gündüz gündüz, aydınlıkta olmayıp gecenin, uykunun ve düşlerin derinliğinde olduğunu anlıyordum. Yalnızlaşmaktan korkup sokağın ucuna doğru kendimi kovalayıp, kaçarken durdum birden. <br /><br />Naime hastalandığında, annemin genç doktoru çağırmak için geldiği evin önündeydim çünkü. Kalbim çarpmaya başladı. Nasıl da unutmuştum? Evin sakinlerini, sahiplerini, kızların kaderlerini hatırladım birden. Dolu doluydum. Böyle aniden karşıma çıkıvermesi sarsıp silkeledi beni. Kaotik, birbiri içine geçen pek çok öykü vardı bu evde. Aslında yalnızca bu evde değil bütün evlerde vardı. Hatırlamaya kimden, nereden, hangisinden başlamalıydım bilmiyordum...Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-69541680401752343592009-12-07T11:38:00.000-08:002009-12-07T11:42:14.699-08:00AV kitabı Kristin Cast,<a href="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1ajNJYBQI/AAAAAAAAASo/cCprY8v5rkA/s1600-h/av.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 215px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/Sx1ajNJYBQI/AAAAAAAAASo/cCprY8v5rkA/s320/av.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412581888040109314" /></a><br />Eğer dünyadaki en ateşli erkek isimsiz bir şeytan olarak kendini gizliyorsa ve istediği tek şey sizseniz ne yaparsınız?<br /><br />Çayırın kenarında, ağaçların gölgelerinin arasında bir karaltı belirdi. Vücudunu görebiliyordum; çünkü ay ışığı, teninin pürüzsüz ve çıplak hatlarını belirginleştiriyordu.<br /><br />Durdum. Hayal gücüm aklını mı yitirmişti yoksa?<br /><br />“Tereddüdün mü var yoksa aşkım? ”<br /><br />Sesini duyunca, bedenimden bir ürperti geçip gitti. Ağaçların yaprakları arasından korkunç, alaycı bir kahkaha duyuldu.<br /><br />Dünyada milyonları peşinden sürükleyen adeta bağımlısı yapan, bir fenomen olan Gece Evi Serisinin büyük bir merakla ve sabırsızlıkla beklenen 5. Kitabı Av aşk, heyecan, gerilim, tutku ve entrikalarla dopdolu…<br /><br />Bu müthiş serinin unutulmaz 5. Kitap Av’ı kaçırmayın. Bir Gece Evi Romanı Serisi sizi büyülemeye devam ediyor.Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-50793028535572785332009-11-22T13:33:00.000-08:002009-12-22T13:39:07.514-08:00Vavien - Bir Engin Günaydın filmi<object width="400" height="300"> <param name="allowfullscreen" value="true" /> <param name="allowscriptaccess" value="always" /> <param name="movie" value="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1261161" /> <embed src="http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1261161" wmode="window" bgcolor="#000000" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always" menu="false" scale="noScale" width="400" height="300" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object><p><a href="http://www.izlesene.com/video/sinema-sinema---fragman----vavien---fragman--/1261161" target="_blank" title="sinema - fragman - vavien - fragman -">sinema - fragman - vavien - fragman -</a> | <a href="http://www.izlesene.com" target="_blank" title="izlesene">izlesene.com</a></p>Anonymousnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2179105722464225877.post-41477534875308963132009-11-19T12:29:00.000-08:002009-11-19T12:33:34.175-08:00Boleyn Mirası " Philippa Gregory"<a href="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SwWq062l4FI/AAAAAAAAASg/ZjSXk464BOE/s1600/boley.jpg"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 222px; height: 320px;" src="http://4.bp.blogspot.com/_FgxIBWkpVO8/SwWq062l4FI/AAAAAAAAASg/ZjSXk464BOE/s320/boley.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405914753856299090" /></a><br />Boleyn Mirası Philippa Gregory<br /><br />· Artemis Yayınları<br />· Basım Tarihi : 09 - 2009<br />· ISBN : 9786054228348<br />· Çevirmen : Demet Altınyeleklioğlu<br /><br />Tudor Sarayı'nda hayat mücadelesi veren üç genç kadının hikayesi... Cleves'li Anne, Katherine Howard, Jane Rochford<br /><br />Boleyn Mirası, konumları, servet, beğeni ve gücün yanı sıra yalan, ihanet ve terör getiren üç kadına odaklanıyor. Darağaçları tarafından yönetilen bir sarayın etrafına gerilmiş ipekten bir ip gibi ince ince dokunmuş bir roman bu. Philippa Gregory, bir kez daha çoktan tarihe karışmış bir dünyaya hayat veriyor.<span class="fullpost"><br /> Taş basamakların üzerinde hışırdayan ipek eteklerin fısıltısı, alelacele yazılan bir notun satırlarını aydınlatan mum ışığının sarı gölgesi, yeni inşa edilmiş darağacı sehpasının altındaki Yeşil Avlu'da toplanan kalabalığın sesleri.<br /><br />Hanedan romanlarının kraliçesi nefis bir destan yaratmış.' <br />- USA Today<br /><br />'Büyüleyici. Hüzünlü. Keşke, tarih kitapları da böylesine canlı yazılabilseydi.' <br />- Entertainment Weekly<br /><br />'Ne roman ama! Hayat dolu bir okuma şöleni!' <br />-New York Post<br /><br />'Tarihi kurgu ustası Gregory, VIII. Henry'nin kadınlarına hayat veriyor… Entrika ve ironiyle dolu!' <br />-Publishers Weekly<br /><br /><br /><br /></span>Anonymousnoreply@blogger.com0